20 Mart 2015 Cuma

İlk uçak mühendisimiz SELAHATTİN REŞİT ALAN

Selahattin Reşit Alan 1903 yılında bugün Makedonya sınırları içerisinde kalan Prilep’de doğdu. Mustafa Kemal Atatürk’ün “Sizi birer kıvılcım olarak gönderiyorum alevler olarak dönmelisiniz!” talimatı ile eğitim için yurt dışına gönderilen gençlerdendi.  Fransa’da  Ecole Superieure D’Aeronautiqu den 1928 yılında mezun olarak 3 yıl mesleği ile ilgili staj ve ihtisastan  sonra 1931 yılında pilot bröveli uçak mühendisi olarak Türkiye’ye döndü.
 
Türkiye’ye döndüğünde Milli Savunma Bakanlığına bağlı olan Eskişehir Tayyare Tamir Fabrikasında görevlendirildi. Burada kendi tasarımı olan “M.M.V.1” uçağını tasarladı ve prototipini üretti.

Milli Savunma Bakanlığı bünyesinde çalışmaları bürokratik işlemler sonucu ilerlemeyince istifa ederek Nuri Demirağ’a katıldı; Nuri Demirağ tesislerinde M.M.V.1'den geliştirdiği  Nu.D-36 ve Nu.D-38 lerin tasarım ve üretiminde görev aldı.
 
13 Temmuz 1938 tarihinde üretmiş olduğu ve ayni zamanda test pilotluğunu yaptığı bir Nu.D-36 ile Eskişehir İnönü Havaalanına iniş esnasında pist kenarına kazılmış hendeğe takılarak kırım geçirdi ve hayatını kaybetti.

22 Şubat 2015 Pazar

İlk Deneme Pilotumuz ŞENER KOLTUK

Şener Koltuk;  1951 yılında İstanbul’da doğdu ilk, orta ve  lise eğitimini İstanbul’da tamamlayarak, Hava Harp Okuluna girdi. 1970 yılında teğmen rütbesi ile Hava Kuvvetleri’ne katılan Şener Koltuk, uçuş okulu eğitimini takiben Hava Kuvvetlerinin muharip ve uçuş eğitim birliklerinde; pilot ve öğretmen pilot olarak görev yaptı.

Kıbrıs gazisi de olan Şener Koltuk, 1987 yılında binbaşı rütbesindeyken, Hava Kuvvetleri Komutanlığı ile yapılan protokol doğrultusunda "Öncel Projesi" kapsamında Akıncı/Ankara’da bulunan TAI tarafından üretilen F-16 uçaklarının test pilotluğunu yapmak üzere ordudan ayrıldı.


20 Ekim 1987 tarihinde TAI’de üretilen ilk Türk F–16 savaş uçağı  ile başlayarak, 276’sı F-16 olmak üzere toplam 521 savaş uçağının test pilotluğunu yapan ve "KELLE KOLTUK" laqkabıyla anılan Şener Koltuk; 12 Haziran 2008 tarihinde geçirdiği kalp krizi sonucu genç yaşta hayatını kaybetti.

NEZİHE VİRANYALI

Türkiye'nin ilk kadın pilotlarından Nezihe Viranyalı;  1925 yılında Vidin’de doğdu.   Sabiha Gökçen’in uçakla Balkanlar’ı turu kapsamında,  Sofya’da yaptığı gösterilerden çok etkilenerek Türkiye’ye geldi. Türkkuşu Eğitim Merkezi’ne kaydoldu. Sabiha Gökçen tarafından yetiştirildi.

100'den fazla paraşütle atlayış gerçekleştirdi. Türk Hava Kurumu’ndan emekli oldu. Planörle 100 saatten fazla, motorlu uçaklarla 2800 saatten fazla uçuş yaptı.  Neziye Viranyalı,   22 Aralık 2004 günü İstanbul’da hayatını kaybetti

İlk Kadın Akrobasi Pilotumuz EDİBE (KUTUCUOĞLU) SUBAŞI

Türkiye'nin ilk kadın akrobasi pilotu olan Edibe Subaşı (Kutucuoğlu); 1920 yılında Elazığ’da doğdu.
İlk Türk kadın pilotlarımızdan olup, Sabiha Gökçen tarafından yetiştirilmiş olan dört kadın pilottan biridir ve Türkiye'nin ilk kadın akrobasi pilotudur.


Edibe Subaşı,  Atatürk ile 1937 yılında çıktığı Adana gezisinde ortaokul öğrencisiyken karşılaştı ve onun desteği ile İle havacılığa yönelerek, eğitim uçuşlarını Eskişehir'de aldı. Planörle havada 5 saat kalanlara verilen gümüş C brövesini aldı. Türk Hava Kuvvetleri bünyesindeki akrobasi timi Türk Yıldızları'nın mimarlarından birisi oldu.   7 Mayıs 2011 tarihinde İzmir'de  vefat etti.

8 Şubat 2015 Pazar

Türkiye'nin ilk Kadın Şehit Jet Pilotu

Konya 3. Ana Jet Üs Komutanlığında görevli Hava Pilot Teğmen Ayfer Gök; komutasındaki F-5A uçağı ile eğitim uçuşunda iken; 9 Şubat 2001 günü Karaman'ın Ermenek ilçesi yakınlarında düştü. Pilot Teğmen Ayfer Gök, ''Türkiye'nin ilk Kadın Şehit Jet Pilotu'' oldu.

Hava Pilot Teğmen Ayfer Gök; 28 Kasım 1977 tarihinde Burdur/Bucak’ta doğdu. Bucak Lisesini bitirdi, 1994 yılında Hava Harp Okulunu kazandı, 1998 yılında Harp Okulundan mezun olarak, Çiğli’de uçuş eğitimini tamamladı ve F-5 filosuna seçilerek, 8 Mayıs 2000 tarihinde, kazadan bir yıl önce Konya 3. Ana Jet Üssünde görevlendirildi.

7 Aralık 2014 Pazar

YOLCU UÇAĞI İLE KARGO UÇUŞU

Yıl 1976; Türk Hava Yolları Filosunda 3 adet Boeing 707-121B mevcuttu. Pan American Hava Yollarında uçuş ömürlerini tamamlamış, yeni yeni jetleşen Türkiye'ye Türk Hava Yollarına kiralanmışlardı.
TC-JBA; Boeing'in ikinci sırada üretilmiş 707'si (17587/2) seri nolu uçağıydı.
TC-JBB; Boeing'in dördüncü sırada üretilmiş 707'si (17589/4) seri nolu uçağıydı.
TC-JBC; Boeing'in beşinci sırada üretilmiş 707'si (17590/5) seri nolu uçağıydı.

PW JT3D-3 motorları ile donatılmış bu uçaklar, arkalarında bir duman, bir is bulutu bıraktıkları için aramızda kömürlü olarak adlandırılırlardı. Ne yüklersen “ıh” bile demeden üstesinden gelen tiplerdi. Koltuk sayısı itibariyle hızır gibi yetişmişler ve özellikle Almanya’daki işçilerimize; bulgur, fasulye, zeytin gibi erzaklarını ve kendilerini taşımakla hizmet ediyorlardı.

Dedim ya! Ne yüklersen gıkları çıkmazdı: Denizli Çardak; o günlerde açılmamış ve Denizli'de bolca üretilen tekstil ürünleri; o günlerde adı Libya Sosyalist İslam Cemahiriyesi olan Libya’nın başkenti Tripoli (Trablus)ye gitmesi gerekiyordu.

İzmir Kargoya tonlarca ürün yığdılar. Çok güzel ambalajlanmış; 50.75.100 cm ebatlarında karton kutulardan binlercesi gitmeyi bekliyordu. Ancak o günlerde Türk Hava Yollarında kargo uçağı yoktu. Haftada bir gün yapılan İstanbul-Tripoli tarifeli uçuşlarında ise sevkiyatı yıl boyunca bitmezdi.

Haftanın birinde yayınlanan tarifede Denizli kargosunun 707 lerle sevk edileceğini gördük. Günü gelince de; şu anda tam olarak hangisi olduğunu hatırlamıyorum ama, TC-JBA, TC-JBB veya TC-JBC'den birisi İzmir'e çıkageldi. Tertemiz koltukları da üzerinde. Koltukların sırtlıklarını yatırarak yükleme yapacaksınız bilgisini alan İzmir Kargo Şefliği; koltukları yatırarak uçağı bir güzel yükledi. Yayınlanan saatte uçurduğumuz uçak gelerek bir sefer daha yapacak ve 3 sefer ile yükler bitirilecekti. İkinci seferde ben görevli olarak uçacaktım.

Seferin İzmir'e dönüş saati gelmesine rağmen uçaktan hiç bir haber alamadık, Tripoliye iniş mesajı yok, haliyle oradan kalkış mesajı da yok. Saatler sonra haber alamadığımız uçaktan, İstanbul Dispeçerliği kanalıyla ilk bilgiye ulaştık. Uçakla yaptıkları telsiz görüşmesinde; boşaltılmasında sorun yaşadıklarını, kargo uçağı olmadığı için yerel personele yükleri indirtemediklerini bildirmişler. Nihayet 3-4 saat gecikme ile uçak geldi. Bütün mürettebat perişan bir şekilde uçaktan indiler. Biraz mürettebat bizzat, biraz ricayla ve rüşvetle Libyalı handling işçileri; yükü boşaltmışlar.

Yatık koltuklara yeni sefer için yeni kutular yüklenirken, dönen ekipten teknisyen arkadaşım hararetle yaşadıklarını anlatıyordu; işçilerin ısrarla uçakta alkol olup olmadığını sorduklarını söylemesi dikkatimi çekti. Kurtuluş bu olabilirdi! Yeni sefere gidecek ekip brifing halinde iken kaptana uçağı birkaç şişe bira ile sorunsuz boşalttırabileceğimizi düşündüğümü söyledim. Hayretle nasıl deyince teknisyene sorulan soruyu anlattım. Biraz düşündükten sonra; tamam ama senin sorumluluğunda! Sorun yaşarsak benim bilgim olmadığını söylerim dedi. Çiğli Havaalanı Restoranından iki kasa büyük şişe Efes birasını gizlice uçağa yüklettim. Alkolün yasak olduğu Kaddafi’nin Libya Sosyalist İslam Cemahiriyesi'ne alkol götürüyordum hem de kendi tebaası içsin diye.

İzmir'den havalandıktan 4 saat sonra uçağımız Tripoli'ye indi. Uçağa merdiven ve jenaratör bağlandı, neyle karşılaşacağımızı kestiremeden aşağıya aprona indim, diğer bütün mürettebat uçakta merakla sonucu bekliyordu. Ekip başı olan kişi mükemmel bir Türkçe ile neden yükü yine yolcu uçağı ile getirdiğimi sordu. Bizde sizin gibi fakir bir ülkeyiz, kargo uçağımız yok cevabıma bir hayli sinirlenerek fakir bir ülke olmadıklarını belirtti. Ürke ürke uçakta bira var, bira getirdim diye fısıldadım. Biran düşündü ve benimle yukarı çıktığında ön mutfakta kasaları gösterdim. Aşağıya indi, diğerleri ile kısa bir görüşme yaptı ve sekiz kişi yukarıya çıkarak açıp uzattığım şişeleri aldılar. Artık sırayla yukarı çıkıyorlar, şişelerinden birer yudum alıp karton kutulara yapışıyorlardı. 10 civarında şişeye koca uçak boşanıverdi ve hepsinin esmer çehreleri neredeyse pes pembe oluverdi, ikinci kasa biraya dokunmadan ve kazasız belasız İzmir’e döndük.